Kıbrıs Türkü, mülkiyet de dahil diğer tüm konuların iki taraf arasında uzlaşılacak bir anlaşma çerçevesinde çözülmesi gerektiği gerçeğinden hareketle, Annan Planı referandumunda ve Crans-Montana görüşmelerinde gerekli desteği göstermiştir. Rum tarafının olumsuz tavrı ise Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılmasını ve dolayısıyla çözümün unsurlarını içeren tüm konuların çözümlenmesini engellemiştir. Bu durum, Kıbrıs Türkünün maruz kaldığı haksız izolasyonların devamına da yol açmıştır. Avrupa Birliği Konsey kararının bu izolasyonların kaldırılmasını desteklemiş olmasına karşın, bu kararlar istenilen ölçüde hayata geçirilememiştir.
Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasından kaynaklanan sorunlar devam ederken, Rum liderliğinin teşvikiyle Kuzey Kıbrıs’ta iş insanlarına yönelik saldırılar başlatılmış olması, adada taraflar arasındaki huzuru bozucu ve tansiyon yükseltici gerginliklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu, Kıbrıs sorununun altı temel başlığından biridir ve ancak kapsamlı müzakerelerle çözülebilecek bir meseledir. Kuzey Kıbrıs’taki mal ve mülk sahiplerinin Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüme ulaşılana kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gösterdiği yolda gitmesi herkesin yararınadır. Bu nedenle, Kuzey Kıbrıs’ta yatırım yapan kişilere bu tür baskıların uygulanması, AİHM kararları ile de ters düşmektedir. Bu tür sorunların, AİHM’in etkili iç hukuk yolu olarak tanımladığı Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) yoluyla çözülmesi gerekmektedir. Son dönemlerde TMK’ya müracaatların hızlanması ve TMK için yeni kaynaklar ayrılması, Kıbrıs Rum liderliğini paniğe sürüklemiş ve Kuzey Kıbrıs’ın ekonomisini zayıflatmak amacıyla saldırılar başlatmalarına neden olmuştur.
Bilindiği üzere TMK, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Xenides-Arestis v. Turkey kararına cevaben, 2005 yılında Taşınmaz Mal Yasası (Yasa No. 67/2005) kapsamında kurulmuştur. AİHM, 2006 yılında almış olduğu Xenides-Arestis tazminat kararıyla TMK’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun olduğuna hükmetmesinin ardından, 2010 yılında Demopoulos and Others v. Turkey içtihadına göre, TMK’yı etkin bir iç hukuk yolu olarak tanımıştır. AİHM, Demopoulos kararında TMK’nın etkinliği ile ilgili kararını verirken, KKTC’deki mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil, uluslararası hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir.
TMK, 67/2005 sayılı Yasa hükümleri uyarınca iade, tazminat ve takas taleplerini ele almaktadır. Bu bağlamda, Komisyon taşınmaz mallara ilişkin iddiaları değerlendirirken, KKTC’de mal satın alanların haklarını da gözeten kriterler çerçevesinde karar vererek, mülkiyeti üçüncü kişilere devredilmiş taşınmaz mallara yönelik iade kararı vermemektedir. Demopoulos kararında bu kriterleri detaylı bir şekilde inceleyen AİHM, özellikle iade kararı verilirken satın alanların haklarının da dikkate alınması gerektiğini vurguladıktan sonra, taşınmaz mallara ilişkin kararın pratiği, önceliği ve çatışan çıkarları en iyi şekilde değerlendirebilecek konumda olan yerli makamlara, bir başka deyişle KKTC makamlarına bırakılması gerektiğinin de altını çizmiştir.
Demopulos kararının ardından AİHM, TMK Yasasında yer alan kriterleri bir başka davada, Meleagrou davasında yeniden değerlendirip, iadeye ilişkin TMK’nın uygulamakta olduğu kriterleri yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bulurken, iadenin mümkün olmaması durumunda, Rum başvuranların takas ve tazminatı ileri götürmesi gerektiğini, bunu yapmamış olmalarından dolayı da iç hukuku tüketmediklerine hükmetmiştir. AİHM, daha sonra 2017 yılında vermiş olduğu Loiziou kararı ve son olarak Joannou kararında TMK’nın genel olarak etkinliğini teyit etmeye devam etmiştir.
Uluslararası hukuk alanının önde gelen etkili uzmanlarından olan Profesör Benvenisti, KKTC’nin hukuki statüsünü, terkedilmiş mülklere ilişkin rejimi, bu rejimin uluslararası hukuka uygunluğunu ve yeni mülk sahipleri ile Kıbrıs Cumhuriyeti açısından sonuçlarını incelemiştir. Benvenisti tarafından hazırlanan rapora göre KKTC, Türkiye Cumhuriyeti dışında başka ülkelerce tanınmamakla birlikte, terk edilmiş mülklere ilişkin mevzuatı (67/2005 sayılı Yasa) AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu etkin hukuk yolları sağladığı kabul edilmiştir.
AB’ye Katılım Anlaşması’nın 10. Protokolüne göre AB’nin Kıbrıslı Türklerin ekonomik gelişimine yönelik açılımların engellenemeyeceği taahhüdünü hatırlatarak, Kıbrıslı Rumlar tarafından Türk tarafının ekonomisine darbe vurma hedefiyle yapılan bu girişimlere karşı AB üyelerinin devreye girmesi gerekmektedir. Rum tarafı, bu tür çabalarla tansiyonu artırmaya çalışmaktadır. Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu, şahıslara karşı davalar açmak ve onları tutuklamakla çözüme kavuşturulamaz. Uluslararası camia, Rumların her on yılda bir yaptığı bu tür çabalara karşı devreye girmeli tansiyonu artırmaya yönelik iç siyasi motivasyonlarla yapılan bu eylemlerin sonuçsuz kaldığını bilmelidir. Bu sorun, iki tarafın üzerinde uzlaşacağı bir çözümle veya bu gerçekleşene kadar TMK çalıştırılarak çözülecektir.
Taşınmaz Mal Komisyonu, mülkiyet iddialarına karşı adil, hızlı ve etkili bir çözüm sağlamayı ve böylece Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Kıbrıs Türk tarafı, TMK’nın etkinliğini ve hukuka uygunluğunu korumakta kararlıdır.
Ekonomik Örgütler Platformu olarak, ülkemizin lokomotif sektörlerinden olan ve onlarca sektörü de besleyen gayrimenkul sektörüne karşı yürütülmekte olan ve ülkemiz ekonomisini ciddi anlamda olumsuz etkileme girişimlerine karşı her türlü adımları atacağımızı ve gerekli cevapları vereceğimizi kamuoyunun bilgisine getiririz.